Görüntülenme: 60
0 0
Okuma Süresi:4 Dakika, 2 Saniye

JAPON KENTLERİ NASIL DÖNÜŞÜYOR?

 Japonya kentleşmeyi Türkiye gibi 1945 sonrası, dünyanın gelişmiş diğer kesimlerinden ortalama bir yüzyıl sonra, çok daha kısa sürede ve hızlı biçimde yaşamıştır. Avrupa ve Kuzey Amerika kentleşmeyi bir buçuk yüzyıldan fazla bir sürede sindirerek yaşarken ve 1945’lerde kentleşmenin ileri düzeyindeki sorunlarıyla uğraşırken Japonya modern anlamda kentleşmeye ancak o tarihten sonra başlamıştır.

Japonya’da savaş ve depremlerin ardından kentlerin yeniden yapılanması Avrupa ve Amerika’da olduğundan daha yoğun bir süreç olarak yaşanmıştır. Savaş ve deprem Japon kentlerinin 60 yılı bulan dönüşüm sürecinde çok belirleyici iki etkendir. Son derece esnek bir planlama yaklaşımıyla, “soruna-duruma özel” organizasyon ve proje tipleri seçimiyle, mülk sahiplerini projelere katmadaki titizlik ile başarılı sonuçlar alınmıştır.

Avrupa 1945’lerde metropol alanlardaki aşırı nüfus ve fonksiyon yoğunlaşmasına önlem olarak desantralizasyona yönelmişken Japonya bu politikayı 1960’larda uygulamaya başlamış, Tokyo’nun çeperlerinde yeni kentler kurmuştur. 1980’lerden sonra kent çeperlerinden merkeze dönüş ve kent ile kırın uyumlu birlikteliği anlamındaki “rurbanizm” kavramlarını hayata geçirmeye başlarken yine Avrupa’yı model almıştır. 1990’larda rurbanizm yaklaşımı ile 60’ların yeni kentlerini bugünün Tokyo’sunun gereksinimlerine uygun dönüştürmeye başlamıştır.

1963’de çıkarılan Yeni Kentsel Konut Gelişme Alanı Yasası ve ona bağlı yasal düzenlemeler metropol kentlerdeki aşırı nüfus birikiminin önüne geçmek ve hem nüfusun hem kentsel işlevlerin görece daha dengeli dağılımını sağlamak amacını taşıyordu. Bütün bu uygulamalar kentleşmede desantralizasyon politikasının yansımalarıydı. Yeni Kent Yasası ile Tokyo’nun kuzey, güney, doğu ve batı uçlarında dört adet yeni kentin temelleri atıldı. Nüfus kapasitesi 500 bine varan bu kentler kamu eliyle yapıldı. Metropolün 30–50 km çeperlerinde yer alan bu gelişmeler demiryolu ağlarının olağanüstü gelişimiyle desteklendi. 60’lar Japon ekonomisinin zirve dönemleriydi ve orta gelir grubu için arsa ve konut fiyatları yeni kentlerde çok daha uygundu. Böylece desantralizasyon yani kent merkezinden kaçış bilinçli olarak ve koşulların da desteklemesiyle gerçekleşti.

1960’larda neredeyse yalnızca  “barınma-uyuma” gereksinimi esas alınarak yaratılan geniş konut alanlarından oluşan yeni kentler 1980’lere gelindiğinde değişen sosyal gereksinimlere yanıt vermekte yetersiz kalmaya başladı. Nüfus daha da yaşlanıyor, çocuk sayısı azalıyordu. Japonlar artık işlerinden evlerine seyahat süresinin 2 saati aşmasından memnun değillerdi. Uzaktaki evlerine vardıklarında ise daha canlı-daha yaşayan –zevkli yaşam çevrelerini talep etmeye başlamışlardı. Yeni kentlerde çarşı alanları atıl duruyor, konut alanlarının bir kısmı doldurulamıyordu. Bu yeni toplumsal taleplerin karşılanması için yeni kentlerin merkezlerinde “yenileme” yapılmaya başlandı. Bu çeper kentleri “yatakhane” olmaktan çıkarmak amacıyla bazı kentsel işlevleri çekecek önlemler alınmaya başlandı. Kentin her bir merkezi sahip olduğu kimliği yeniden tanımlayacak, konut-konut dışı işlevleri kaynaştıracak yepyeni bir yaklaşımla projelendirilmeye başlandı.

Sanayinin yapısında da bir dönüşüm yaşanıyordu. 1960’ların başlarında, Japon ekonomisinin hızlı büyüme döneminde,  kentlerin çeperlerinde görülmeye başlayan ağır sanayi yatırımlarının genişleme eğilimi  ve bundan kaynaklanan  arsa talebi arazi fiyatlarının yükselmesine yol açtı. Bir yandan da nüfusun metropollere akışının nedenlerinden biri oldu. 1980 sonrasında ise büyük alan gerektiren yükleme boşaltma alanları, kirletici-rahatsız edici sanayi türleri artık diğer Asya ülkelerine terk edilmeye başlanmıştı. Japonya artık daha uzmanlaşmış sanayi dallarına yöneliyor, bunlar ise çok daha farklı alan kullanımları gerektiriyordu. Büyük alanlı sanayiler kent merkezini boşaltıp kent dışlarına çıkmaya başladı. Yeni tip sanayiler ise konut-eğlence-kültür-rekreasyon-eğitim gibi diğer başlıca kent işlevleriyle bir arada konumlandırılmaya başlandı. Eski tip sanayi ve ulaşım tesislerinden boşalan büyük merkezi alanlar da kentsel yenileme projelerine konu olmaya başladılar.

Kalkınma Planları ve Ana Hedefleri

I.  1962: Temel sanayi dallarının ve ülke çapında ulaşım ağının geliştirilmesi,

II. 1969: Ulusal kalkınmayı bölgesel düzeyde dengelemek için gelişme olanaklarını artırmak,

III. 1977: Daha insancıl ve çevre dostu yaşam çevrelerinin sağlanması,

IV. 1987: Plan çok merkezli, desantralize bir ülkeyi yaratmak olarak özetlenebilir.(3)

1980’lerin başlarında Tokyo’nun merkezinde işyeri alanına hızla artan talep arazi fiyatlarında olağanüstü bir artışa neden oldu.  Kentsel Yenileme (Urban Renaissance) bölgesel gelişmede yeniden düzenleme ve özelleştirme politikaları ile öne çıkarıldı ve aşırı liberal “kolay para” politikası ile birlikte özellikle Tokyo metropoliten alanında arsa spekülasyonunu teşvik etti.

1987’de Tatil Beldesi Geliştirme Yasası ile Banliyö Alanları İyileştirme Yasası çıkarıldı. İlki yatırımcılara altyapısı gelişmiş, donanımlı tatil beldesi alanları sunmayı amaçlıyordu. Ama arazi spekülasyonunun uzak ve az nüfuslu alanlara kadar sıçramasında da önemli rol oynadı. Turizm yatırımcılarının arazi kullanımını ülke çapında dönüştürmelerini teşvik etti. Bu gelişmeler;  orman alanlarının golf sahalarına, kayak merkezlerine, otel ve motel alanlarına ve diğer tatil beldesi tesislerine dönüşmesini kapsıyordu. Tarım alanlarının dönüşümü daha çok işçilere banliyölerde konut alanları açmak amacıyla gerçekleşmiştir.

En yaygın olarak kullanılan proje tiplerinin dönüşümdeki payı ise şöyle özetlenebilir: Arazi Yeniden Düzenleme (LRA) projeleri öncelikle savaşla tahrip olmuş kentlerin yeniden inşasında kullanılan büyük çaplı kamu projeleri olarak başarıyla uygulanmaya başlanmış, ardından kentsel dönüşümün etkin araçlarından biri olmuştur.  Avrupa ve Amerika’da 1980 sonrasında yoğunlaşan kamu-özel sektör ortaklı, ekonomik verimliliği esas alan projelerin benzerleri Japonya’da da çok sayıda uygulama alanı bulmuştur. Küresel gereksinimlere yönelik “kent turizmi” ağırlıklı ve çeşitli işlevleri konut ile birlikte konumlandıran projeler kent merkezlerinde köhneleşmiş alanlarda, sanayi vb işlevlerden boşalmış bölgelerde, felaket riski yüksek konut alanlarında “yenileme-rehabilite etme-canlandırma” amaçlı olarak uygulanmaktadır.

Gönderi Yazarı Hakkında

admin

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Previous post Avrupa’da ve İngiltere’de Kentler Nasıl Dönüşüyor?
Next post İstanbul Metropoliten Alanında Yaşanan Yapısal Değişim

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Close