İstanbul Fethi ve Yeni Çağların Başlangıcı
29 Mayıs 1453’de Sultan II. Mehmet Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti Konstantiniyye’yi (İstanbul) fethetti.
Çağına sadece üstün bir askeri güç, bilimsel ve teknik üstünlük siyasi kudret değil, aynı zamanda fethettiği milyonluk şehir halkına o zamana kadar görülmemiş bir din hürriyeti ve emniyet de getirmiş bulunan ve bu güvenliği kanunla teminat altına alan Fatih Sultan Mehmet’in bu büyük başarısı, kudret ve ihtişam bakımından olduğu kadar taşıdığı dünya görüşü ve tolerans bakımından da tarihin en büyük olayları arasında yer aldı.
İstanbul’un Türkler tarafından fethi ile Ortaçağ bitmiş, Yeniçağ başlamış oluyordu.
Büyük fetih, tarih çapında bir hadise olarak, .ir yandan Türk soyunun ve devletinin gelecek yüzyıllara kadar uzanacak ve politik, askeri ve ekonomik üstünlük sağlayacak yeni bir devrimini gerçekleştiriyor, diğer yandan da Avrupa’yı baştan başa sarsarak, dünyanın politik ve ekonomik dengesini Türkler lehine değiştiriyordu.
Doğu’dan Batı’ya kadar Oğuzların, İlhanlıların, Selçukluların varisi olan Osmanlılar, İstanbul’un fethi ile Doğu Roma İmparatorluğu’nu da temsil eden bir ihtişam içinde Avrupa’yı yeniden telâşlandırdılar.
Türklerin ve Türk devletinin mali kudreti, bilim ve teknik üstünlüğü karşısında Batı devletleri bir yandan Türkleri Avrupa’dan atmak için Papa’nın önderliğinde yeni bir kampanya açıyor, “mukaddes harp vergisi” topluyor, bir yandan da Doğu ticaretinin kendilerine Anadolu’dan kapandığını görerek, denizlere açılıyor ve deniz aşırı ticaret imkânlarını aramaya başlıyorlardı. Batı iki önemli tecrübe geçiriyordu.
Birinci tecrübe Avrupalılara pahalıya mâl olmuştur. Mukaddes savaş vergisi ve devamlı Haçlı Seferleriyle altın stokları tükenmiş bulunan Avrupa bütçeleri büsbütün kötü duruma sürüklenmiş, Osmanlı’ların göz kamaştıran zenginliği karşısında Batılıları iflâsa götürmüştür.
Bir seferden ele geçirilen yağma sonucu servet, ikinci seferin masrafını karşılamış ve bu sürüp gitmiştir. Ancak bu yağmalardan yararlanan maceraperest tüccarlar, deniz ticaretini geliştirmiş ve sınai yatırımlara girişmişlerdir.
İkinci tecrübe, yani Doğu ticaret yollarının kesilmesi üzerine denizaşırı yeni ticaret yolları arama çabaları ise Avrupa’ya yeni ufuklar, yeni imkânlar sağlamıştır.
Avrupa, İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesinden sonra, kendi durumunun bozukluğunu idrak etmiş, bu idrak sayesinde ve Türk-İslâm alemi ile temas kurdukça Rönesans hareketinin içine girmiştir.
Sultan Mehmet’in askeri, siyasi, dehası, felsefe, kültür ve bilim alanlarındaki üstün kabiliyetleri, sanata ve hür düşünceye gösterdiği saygı, dünyanın bütün fikir ve sanat adamlarına iltifat etmesi, Avrupa’yı etkileyen ve Avrupa Rönesanssına ışık katan faktörler arasında tarihe geçmiştir.
Bu oluşum, canlı bir siyaset ve iktisat anlayışının temel ilkeleri üzerinde yükseliyordu. İstanbul’un fethi üzerine bir Boğazlar rejimi kuran Sultan Fatih, bütün Karadeniz ticaretini yeniden tanzim etmiş ve bu ticaret imkânlarını elinden kaçırmış olan Ceneviz Cumhuriyeti tarihe karışmıştır.
İki kıtanın iki yakasına kudret, zenginlik ve dirayetle sapasağlam yerleşen Türkler, İstanbul’un fethi ile denizlere doğru açılma siyasetinin ve Doğu ile Batı arasındaki büyük ekonomik mücadelenin Türkiye köprübaşını kurmuş oluyorlardı.
Dünya İmparatorluğunun, Türk toplumunun refah ve saadeti, denizlere hakim olunmakla sağlanabilecekti. Bu, Türk tarihinin ekonomik, sosyal, politik, askeri tek kelime ile “milli” akışının yüzlerce yıllık hedefi idi.
Yeniçağ Türkiye’sinin ilk yıllarında, Türk toplumunun büyük ve başarılı savaşlarla doludur. Fatih Sultan Mehmet’in dehası ile yönetilen Yeniçağ Türkiye’sinin ilk on sekiz yılı yirmi devletle yapılan çetin savaşlarla geçmiştir. Bu savaşların mühim bir kısım Fatih’in geleceğe yönelik amaçlarına ve Türklüğün iktisadi refahına göre ayarlanmıştır. Temelinde ekonomik stratejinin, ileriyi gören hesapları vardır.
Fatih devri Türkiye’sinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları kuzeyde Moskova kapılarına dayanmış, güneyde Anadolu’nun ucu, Akkoyunlularla Otlukbeli savaşında çekilmiş ve kazanılmıştır.
Bu devrin en uzun savaşları, Akdeniz ticarini elinde bulunduran Venedik Cumhuriyeti ile yapılan ve diğer Avrupa devletlerini de işe karıştıran büyük harp içinde yapılmıştır.
Savaş patladığı zaman Venedik ticaret filosu 3500 gemiden teşekkül etmiş bulunuyordu ve Venedik’in yıllık ticaret hacmi altı milyar TL.nı buluyordu.
Avrupa’nın en güçlü, en zengin devleti olan Venedik, savaşlar sonunda birinciliği Osmanlı’lara bırakmış bulunuyordu.
On sekiz yılı dolduran ve yirmi devlete karşı zaferle sonuçlanan savaşlar, Fatih devri Türkiye’sini zenginleştirmiş, iktisadi kaynaklarını ve gücünü artırmıştır.
Ayrıca hem kendilerine karşı savaş açılan Avrupa devletleri hem de onlara yardım için kendi halklarından vergi üstüne vergi toplayan diğer devletler perişan olmuşlardır.
Osmanlı’lara karşı düşünülen yeni Haçlı Seferleri hem parasızlıktan, hem de korku ve ümitsizlikten dolayı gerçekleşmemiştir.
Mağlup edilen Avrupa devletlerinin Osmanlı devletine ödedikleri vergiler yüz milyonlarca lirayı geçmiştir. Sadece Venedik’in Türkiye’ye ödediği hap tazminatı 120.000.000 TL. idi (200.000 Duka altın).
Bu içeriği paylaşın: